Birleşmiş Milletler'in bir alt kuruluşu olan UNESCO 2002 yılını Nâzım Hikmet yılı ilan etti. Yaşasaydı bu yıl 100 yaşında olacaktı Nâzım. Şimdi bir çok ülkede çeşitli etkinliklerle anılıyor o. Tabii etkinliklerin en yoğun olduğu yer de Nâzım'ın "memleketi" Türkiye. Türkiye'de burjuvazi Nâzım Hikmet konusunda ne yapacağına tam karar vermiş durumda değil. Bir yandan onun Türk dilinin en iyi, en yetkin ve 20. yüzyılın en ünlü şairi olması, memleket hasretiyle yanıp tutuşan şiirleri, burjuvazinin onu sahiplenmesi çabalarını körüklüyor. Onu "elin gâvuru kullanacağına biz kullanalım, ne de olsa Türktür" yaklaşımı, MHP'lileri bile yer yer Nâzım şiirleri okumaya, daha doğrusu onu kullanmaya çalışmaya götürüyor. Bu bağlamda Nâzım Hikmet'in, TC hükümeti tarafından onun vatan haini olduğu gerekçesiyle elinden alınan vatandaşlığının geri verilmesi tartışmaları, girişim ve çabaları, bu arada Moskova'da bulunan mezarının Türkiye'ye getirilmesi tartışmaları sürüyor. Nâzım Yılı dolayısıyla bu tartışmalar daha da kızıştı. İlginç olan kimi "sol" çevrelerin de Nâzım Hikmet konusunda yürüyen bu tartışmalarda sanki onun vatandaşlığının geri verilmesi, mezarının Türkiye'ye geri getirilmesi vb. çok önemli imiş gibi tavırlar takınmaları, kampanyalarıyla burjuvazinin bir kesiminin kuyruğuna takılmalarıdır. Aslında burjuvazinin bir kesimi (ki bu kesim giderek büyümektedir) Nâzım Hikmet'i burjuvaziyle ve devletle barıştırmaya çalışmaktadır, onu sahiplenerek öldürmek istemektedir. Bu kesim Nâzım Hikmet'in yasaklanmasıyla, vatandaşlıktan çıkarılmasıyla vb. onun engellenemediğini, küçülmeyip tersine büyüdüğünü görmüş olan ve bu konuda devlet siyasetinin değişmesi gerektiğini savunan kesimdir. Devlet yasaklayarak yok edemediğini, şimdi sahiplenerek, onun Türklüğünü, "memleket sevgisi"ni vb., bunun yanında özel hayatında magazin konusu olabilecek yönleri öne çıkararak onu komünist kişiliğinden arındırarak içerlenmeli, kendi "malı" haline getirmelidir. İstedikleri budur. Ve Nâzım yılını bu amaçları için tepe tepe kullandılar, kullanıyorlar, kullanacaklar. Yarın öbürgün, Nâzım Hikmet'in toprak olmuş kemiklerinin bizzat devletin görevlilerinin katılımıyla Türkiye'ye getirilip defnedilmesi, bu siyasetin sembolik sonucu olursa, kimse buna şaşırmamalıdır. Devletin bu Nâzım Hikmet'i devletle barıştırma siyasetinin karşısında duran burjuva kesimleri amaçta birincilerle bir olmalarına rağmen, bu kadar acele edilmesinin iyi olmadığı görüşündedir. Öyle ya Nâzım Hikmet eninde sonunda bir vatan hainidir ve o bu sıfatı bu ülkede, işbirlikçi burjuvazinin egemen olduğu vatanda bir onur madalyası gibi taşımış, bunu açıkça ilan etmiş biridir. Onun komünist / vatan haini kişiliğinden soyundurulup devlet şairi yapılması zordur. Ne de olsa, "Deniz Kızı Eftalya" değildir Nâzım! Bu yüzden Nâzım Hikmet'e biraz mesafeli durulmasında yarar vardır! Bu iki kesimin kavgalarına da sahne oluyor Nâzım Hikmet yılı. Nâzım'ın düşman olduklarının kavgası bu.
Nâzım Hikmet'in 100. doğum yılında, kuşkusuz onun gerçek dostlarının, onun mücadelesini verdiği yeni bir dünya için mücadele edenlerin de diyecekleri var.
En başta diyeceğimiz, Nâzım'ın burjuvaziyle barıştırılması için yazılan ve onu hapislerde çürüyen bir "garip kuş"a benzeten bir şiir eline geçtiğinde (Cahit Sıtkı Tarancı'nın 1947 de yazdığı "Bir Şey" başlıklı şiiri) söylediğidir:
"Sevdalınız Komünisttir", o "Hapis amma zincirini kırmış" biridir.
"Yüreği delinip batmadan, / şarkısı tükenip bitmeden, / cennetini kaybetmeden / yatar Bursa kalesinde." (Nâzım Hikmet, şiirler 4, sayfa 145, Adam Yayınları, 19. basım, 2001, İstanbul)
Kültür cephesinde işçi sınıfının davasının savunucuları olan bizler, Nâzım Hikmet'in doğumunun 100. yılında onu proleter devrimci cephenin en önemli sanatçılarından biri olarak anarken, onun bir genel değerlendirmesini yapmayı da görev biliyoruz.
Aşağıdaki yazı bizim açımızdan bu görevin yerine getirilmesinde tartışmaya, eleştiriye, ilerletilmeye açık ilk tezleri ve bunların gerekçelendirilmesini içermektedir.
|